25 Nisan 2010 Pazar

KIŞ AKŞAMINDA DELİ BİR SİNEK





Aralık ayının son haftası, fırtınalı bir akşam, hava iyice soğumuş. Arkamda yumuşağından bir yastık üzerimde battaniye elimde kitap en keyifli anlarım ……

Soğuk havaları sevmemin bir sebebi de, acaba ben üşümüyorum, ohh ne güzel battaniyenin altındayım duygusu mu? Bu kadar mı bencilce? Nedeni bu olmamalı, bu kadar kötü insan değilim ben. Belki de elindekilerin değerini bilmektir sadece ya da köklerim çağırıyordur. Dağ köyünde doğmuşum, yağmurun, sisin, pusun hiç eksik olmadığı, hemen hemen her gün sobanın yandığı, eskiden yayla diye çıkılan, yazları bile zirveleri karlı dağlarla çevrili çok yükseklerde bir köy. O köyde doğmuş, Almanya’nın kuzeyinde büyümüşüm. Çocukluğum sert iklimlerde geçmiş, ben nasıl çocukluğumu sevdiysem, soğuk havaları da sevmişim.

Anlattığım üzere, Aralık akşamında, böyle bir havada karşılaştık onunla. Pek de keyifli bir karşılaşma sayılmaz, bir kere mevsimi uygun değil, hiç beklenmedik anda çıktı karşıma, doğru tepkiyi bile veremedim. Başlarda, biraz önce kabarttığım yastıktan fırlamış bir tüy parçası zannettim tanıyamadım. Bilirsiniz, siz o cisme doğrudan bakmıyorsanız ama yine de görüş alanındaysa, çok net değildir görüntü. Elimde tuttuğum kitabın etrafında irice bir toz, küçük bir tüy parçası uçuşuyor sandım hiç oralı olmadım. İkinci seferde, o toz parçası yüzüme doğru uçtu, uçmakla da kalmadı, o insanın sinirini zıplatan, en derin uykulardan bile kan çanağı gözlerle uyandıran sesi de duydum. Bir sivrisinek vızıltısı….


Dışarıda fırtına pencereleri, kapıları dövüyordu, zaman zaman şimşekler karanlığı yarıyor, ortalık bir anda aydınlanıyor, sonra şehir tekrar karanlığa bürünüyordu. Bu kısa suskunluk anı, yeri yerinden oynatan gök gürültüsü bozuyordu, ardından bulutlar bırakıyordu yükünü. Bir süre sonra hiçbir şeyin sırası kalmamıştı. Yağmur şiddetlenmiş, rüzgar, şimşek, gök gürültüsü, hepsi aynı anda bu koca yorgun şehre saldırıyordu.

Bu kış tablosunun tam ortasında bir sivrisinek vardı, bir sivrisinek ki yapışkan, sıcak, soluması bile güç olan havaların olduğu, belki bir Ağustos akşamından kalma bir sivrisinek.
Çöl ortasındaydım ve kutup ayısının kısmetiydi, karşıma çıkan ‘’Allah Allah diye söylendim yaz mevsimini bile sevmem ki sivrisineğine katlanayım. Bir de gelmiş bu kış keyfimi battaniye, kitap, huzurumu bozuyor’’

Yıllardır izlediğim, ne işe yaradığını anlamasam da zaman zaman en olmadık yerlerde, ortaya çıkan belgesel bilgileri dökülüverdi birden. Fonda İngilizce bir ses, ön planda Türkçe anlatıcının sesi görüntülerde çeşitli boyda sinekler …

‘’Kışı geçirmeyi başaran az sayıda sinekler genellikle ahır, evlerin kuytu köşeleri gibi sıcak ve gözden uzak köşeleri seçerler.Bahar ile beraber yeniden canlanan bu az sayıda sinek yeni bir yılda çiftleşerek, genetik mirasını yeni kuşaklara aktarırlar falan filan…..’’

Yani bu karakışta, bu sinek bir şekilde veya sonbahardan kalma bir günde evime sızmıştı. Kuytu bir köşede kışın geçmesini bekleyecek havaların ısınmasıyla tekrar dünyaya dönecekti öyle mi?

Nefret ederim sineklerden, sivrisineğin sesinden, karasineğin kendisinden, midemi bulandırırlar. Hele bir de çiftleşiyorlarsa ‘’Ha derim, az ya sayınız üreyin bakalım üreyin’’ Gazeteyi kıvırdığım gibi tepelerine indiririm, ölmezlerse bile işleri yarım kalır. 100-200 larva, onlardan da, 40-60 sinek eksik gelmiş olur dünyaya.

İşte evimdeki bu sivrisinek, evin kuytu köşesinde yarı kış uykusunda baharı beklemeliydi ama onun canı sıkılmış olsa gerek, vızır vızır etrafımda dolanıyordu. Doğaya aykırıydı bu. Farklı bir sinek.Yüz binlerce yıldır insanlar doğuyor, ölüyor, böyle düşündüğüm zamanlarda kendimi bir karınca kadar küçük ve sıradan hissederim.Yüz binlerce yıldır da, sineklerin bazıları saklanıyor, kışı atlatıyor ve neslini devam ettiriyor. Sıradanlık rutinlik.....




Bu sineği sevmiştim, sıra dışıydı, köşesinde saklanmak yerine korkusuzca yüzüme yüzüme uçuyordu. Aslında, sessizce bir köşede metabolizmasını yavaşlatarak, kış uykusuna yatmalıydı.
Onun yerine;

-’’ Ulan uyku tutmadı be, koca kış uyu uyu nereye kadar, görecek rüya da kalmaz, çok da sıkıldım dolansam mı biraz? Ha ha orada bir insan var, gidip sataşayım sinir edeyim ‘’Allah allah nereden çıktı kış mevsiminde bu sinek’’ desin, sonra belki ilham kaynağı olurum, oturur beni yazar. Yazmasa da yazmasın eğlence olur en azından. Bizi yakalamak için salak salak hareketler yapıyorlar ya çok eğleniyorum ben. Aslında dikkatli olmalıyım, seneye devretmesinden sorumlu olduğum genler var ama, amaaan anasını satayım bana mı güveniyor koca dünya. Üremicem ulan, koca kış uyu sonra bir dişi bulabilirsen eğer 1-2 saniye bir şey yap, o kadar sürede ne yaptığımızı da anlamıyoz zaten. Sonra, geber, öl. Ne oldu, genlerini yumurtalara geçirdim. Geçirdim de ne oldu? Bir faydasını mı gördüm? Bir Mürvetlerini mi gördüm? Yumurtalardan biri gelip elimi mi öptü? Yok öyle bişi tabii, çiftleş ondan sonra işin bitti öl. Gebermediysen eğer, o zaman ulvi bir görevin var. Kuytu bir yerde, böcek gibi koca bir kış uyu saklan. Bahar gelir gelmez dişi bul, 1-2 saniye sonra öl. Hayat mı bu ya? Yok lan ben gitcem şu karıya sataşacam, hehe, almış battaniyeyi keyif yapacam sanıyor. Bakalım kulağına vızıldadığım zaman elini nasıl sallayacak? ''

Sanırım benim sivri sinek böyle şeyler düşünerek saklandığı yerden çıkmıştı.
Bu koca şehirde sıradan hayatlar arasında sıra dışıydı. Onu çok sevmiştim, deli bir yanı vardi. Biraz da kendime benzetmiştim. Bir sinek bana bu kadar yazı yazdırdığına göre pek de akıllı sayılmazdım.

Evim sana feda olsun be sinek, hiç çekinme kışı geçir baharda da beline kuvvet.

4 yorum:

  1. hiç sevmem bu tabiri amma gerçekten yıkıldım yazınıza.hele o sivrisinek adına kurguladığınız içses çok matrak olmuş.bal kaymak beslemelisiniz artık onu,bahara işi var..öyle beline kuvvet temennisiyle olmaz.

    YanıtlaSil
  2. Ha ha sivrisineği bal kaymakla beslemek gözümde canlanı da bir an

    YanıtlaSil
  3. ben masai mara da bir balık görmüştüm. çamurdan kerpiç içine inşaat malzemesi yaptılar resmen. ilk yağmurda duvardan çıktı nehire karıştı. yumurtaya can veren rabbim verdi mi veriyor...

    YanıtlaSil
  4. @ İbrahim Ortaç
    Yani yumurtaya can verilecekse eğer kısmetinde döllenmek varsa, kıvrılmış gazeteyle tepelerine inenecek olan koluma felç gelir de o yumurta yine döllenir diyorsun.
    Hikmetinden sual olmaz rabbim

    YanıtlaSil