24 Haziran 2010 Perşembe

OMZUMDA KEPEK MİSİN SEN ŞİMDİ


Düştün sevdiceğim gözümden
Ne ani paldır küldür oldu düşüşün
Ne de bir damla yaş gibi
Birikmedin göz pınarımda
Süzülmedin yanağımdan
Damlamadın göğsüme
Omuzlara düşen kepek gibi
Yemekte damlayan çorba gibi
Sıradandı düşüşün
Memnun musun yeni yerinden
Unutma ki düştüğün yer gözlerimden

TAKILIP KALMIŞSIN ATIK SU BORUSUNA


Hayatımın bir yerinde takılıp kalmışsın
Gönderdim sanıyordum
Yağmur sonrası oradasın
Bir şarkı dinliyorum yine geldin
Güneş battı düşüme düştün
Belli ki takılıp kalmışsın
Tüm günümü sana ayırdım
Seninle en baştan başladım
Sonuna kadar gittim
Buldum seni atık su borusunda
Sıhhi tesisatçı ne yapsın
Problem fosseptik çukurunda

19 Haziran 2010 Cumartesi

AYNALI SANDIK



Benden başka hiç kimse görmüyor, yedi yıldır her gece hele bir de dolunay varsa daha çok kanıyor oluk oluk kan sızıyor ahşabın köşelerinden….

Kokulu dut ağacından yapmışlar onu, en azından öyle söyledi ustanın yanındaki adam bana. Mısır çarşının yanında eski bir hanın çatı arasında yapıyordu usta bu sandıkları. Kulaktan kulağa yayılmıştı mahareti, en sonunda bana kadar ulaştı maharet. Tek başına gitmeye korkmuş arkadaş yanıma alıp öyle gitmiştim. Sora sora bulduk sandık ustasını. Çatı aralığında pis, yarı karanlık bir odada zamanı durdurabilmiş asık suratlı konuşmayan bir sandık ustasıyla karşılaştık. Hiç konuşmadı, yanındaki adam konuştu bizimle pazarlık yaptı. Bu son ustaymış eğer o da ölürse artık aynalı sandık yapan kalmayacakmış. Biz konuşurken usta yokmuşuz gibi ağaçları kesti minik plakaları dövdü küçük aynalar yerleştirdi plakaların içine. Aynalı sandıklar boy boy dizilmişti han odasında.

Tanımlanamayan bir koku vardı içerde. Kötü bir koku değildi aslında, genzi yakan baharatlı, tatlı bir ahşap kokusu. Dut ağacı demişti adam ama değildi dut ağacı, hiçbir ahşap bu kadar yoğun ve keskin kokmaz. Uzun zaman oldu hala sandığı açtığım zaman o han odası gibi kokar, geceleri de kanar oluk oluk kan akar aynalı sandığımdan.

Yaklaştıkça kendiliğinden yol verdi kalabalık bana ‘’babasıymış’’ diye fısıldadılar.’’ Babam’’ diye inledim.

Musa’nın asası nasıl kızıldenizi yardıysa adımlarım da kalabalığı öyle yarıyordu, saygıyla kenara çekiliyor yer veriyorlardı. Acıma duygusu mu? Acıya saygı mı? Çaresizlik mi? Bilmiyorum…..
Ben yaklaştıkça herkes sus pus olmuş saygıyla yer açmışlardı. Ne kimse artık ağlıyor ne dua ediyor ne de ‘’ne iyi adamdı rahmetli ‘’ gibi yorum yapıyordu. İlk duyduğum ‘’babasıymış’’ oldu sonra herkes sustu. Ağaçlar sustu kuşlar sustu dünya sustu ben sustum.

Çukur …kefen….toprak….

Babalar gününde insan babasını gömer mi be ? Ha gömer mi hiç? Hiç mi acımadın bana ?

Şimdi bir ömür bekler o paket sahibini…..

Yedi yıldır bir poşet, poşetin içinde paket, paketin içinde gömlek sahibini bekler.

Yedi yıldır kanar o sandık gömlekten kanar yürekten kanar…….

10 Haziran 2010 Perşembe

ACAYİPSİN DEDİLER


Orhan Veli’yi sevdim
Ona garipçiler demişler
Hayata farklı bakayım dedim
Acayipsin dediler
Şiirler yazıyorum yaşama dair
Bir boka benzemiyor
Belki yeni bir akım buldum
Adını kimse bilmiyor
Orhan Veli’ye garipçiler demişler
Olsun, bana da acayipçi desinler

9 Haziran 2010 Çarşamba

TIP TIP TIP DAMLALAR


Sızlıyor… sızıyor…..
Bir yerlerden bir şeyler damlıyor
Damladıkça canım yanıyor
Tıp tıp tıp büyüyen damlalar
Tıp tıp tıp kandan damlalar
Tıp tıp tıp kabusum onlar

Madem yürek sancısına tabip bulamaz çare
Yüz sürdüm dellendim vardım kapısına
Yalvardım durdum sabaha kadar
Gariban sıhhi su tesisatçısına

6 Haziran 2010 Pazar

YÜREĞİMİ LOSTRA SALONUNA BIRAKTIM SEVDİCEĞİM


Kaç ayakkabı eskitir bir insan ömrü boyunca?
Kaç yıl dayanır en pahalı deri?
Sökülmez mi dikişleri ?
Dökülen dişler gibi
Çatlamaz mı derisi ?
Kırılan bir kalp gibi
Boşuna demedim
İnsan yüreği eşek derisi
Ne acılara dayanır da gıkı çıkmaz
Vur üstüne semeri vur üstüne semeri
Geçerken uğradım diyemeyeceğim
Bir bildiğim var elbet sevdiceğim
Düşündüm taşındım da öyle gittim
Yüreğimi lostra salonuna teslim ettim

3 Haziran 2010 Perşembe




KARGO ŞİRKETLERİ


köpüklere sarmış
koca kutulara koymuşuz yüreğimizi
''Dikkat kırılır''yazıyor koca harflerle
Benim adresim Mersine seninki tersine
Farklı kargo şirketlerinin
raflarında duran paketler gibiyiz
Boşuna uğraşmayalım koli bandıyla
Biz biraraya gelemeyiz