14 Ağustos 2013 Çarşamba

MOR LEYLAKLAR


Su uyandı sen uyanmadın aşkolsun
Salınıp çık, içine bahar dolsun
Ne bu dünya böyle kalacak, ne geçmiş ziyan olacak
Açacak akşamlardan, mor leylaklar

Gecelerden çiy düşmüş dallarına
Dile gelmiş o dilsiz sevdalar
Işığın var mı, yak biraz, aydınlansın gecemiz
Açayım deli gibi uyansın bu bahar

Hişt Hişt
Hişt Hişt

Leylaklar açmış gördün mü?
Dallardan bahar inmiş duydun mu?
Karanlığın içinde bir ışık var
Mor mor mor leylaklar

Uyan gönlüm haydi perdeni aç
Çilen doldu kafesinden kaç
Uyan gel uykudan, dünya aşk görsün

Hişt hişt
Hişt hişt

Hüsnü Arkan
Buradan mor leylakları dinleyin



Ressam olsaydım eğer mutluluğun resmini çizerdim ama illa ki; ezginin günlüğünden mor leylakları dinleyerek.

Keman yayının dansı gibi olurdu fırçamın hareketleri flüt notaları gibi neşeli konardı renkler tuvale.

Küçük bir ev, bol deniz, az rüzgar tadında güneş.

Ve  her yerde leylaklar mor leylaklar

Kadın incecik  uzun saçlı, erkek ona aşık çok aşık.

Sabahları ya bir şiirle uyandırırdı adam sevdiğini ya da bu şarkıyla.

Ekmek gibi su gibi olurdu onlar için şiir ve şarkılar.
 

 Ama ben ressam değilim  zaten mutluluğun resmi yapılamaz şarkı da sadece şarkı işte.

 

11 Ağustos 2013 Pazar

ŞAİR OLMAK ZARAR ÖMÜRE

‘’Kelebeğin Rüyası ‘’ vizyona girdiğinden beri izlemek istemiştim ama sanki biliyormuşum gibi hep ayaklarım geri geri gitmişti. Hissetmiştim çok etkileneceğimi kendimi hazır hissetmiyordum sanki. 

Bu akşam daha fazla kaçamadım, televizyonda bir sinema kanalında izledim.

Sık sık gözlerim doldu, şiirli sahnelerde dolmakla da kalmadı.

Özendim desem veremden ölmeye, bu kadar mı yakışır şairlere verem.

İlla ki parasız olmak, genç yaşta ölmek.

Yeni kaybettiğim Ahmet abimin ( Ahmet Erhan) dediği gibi ‘’ Şair olmak zarar ömüre''
Yıllarca onun dizelerini onu tanımadan Ahmet Kaya’nın şarkısı ( bugün de ölmedim anne )  ile dinlemişken, ömrünün son deminde tanışma fırsatım oldu. Onu da çok genç kaybettik.

Gidin gezin aşiyan mezarlığını genç yaşta ölen şairlerle doludur.
Üçüncü ziyaretimde fark etmiştim ölüm doğum tarihlerine bakıyor ve yaşları hesaplıyordum.
Edip Cansever’in mezarı başında kendi kendime söylenmeye başladım.

-‘’ Neden bu kadar genç ölür şairler?’’

Arkadaşım yerde bir kağıt buldu baktı ve bana uzattı.

-‘’ Al cevabı burada ‘’dedi

Kağıtta ;
Yeşil ipek gömleğin yakası,Büyük zamana düşer
Her şeyin fazlası zarar ya
Fazla şiirden öldü Edip Cansever
                    Cema Süreya

Cevap yine bir şairden gelmişti.

Şair değilim ama ;


Madem ölüm var bu dünyada
Veremden ölmeliyim
Kısık kısık öksürürken yavaşça solmalı rengim
Küçülen suratımda kocaman kalmalı gözlerim
Kim bilir ne derdi vardı ? demeli duyanlar
Nereden bilecekler
Herkesin vardır ya kimselere anlatamadığı bir hikayesi
Benim hikayemin de ancak öyle olduğunu
Herkes kadar ağladığımı, herkes kadar güldüğümü
Madem ölüm var veremden ölmeliyim
Ne yaşlanarak beni ben yapan hatıralarımı unutarak
Ne de kanser ağrısı ile ağlayarak
Kazaya da kurban gitmemeli bedenim
Madem ölüm var bu dünyada
İlla ki güzel ölmeliyim