27 Eylül 2009 Pazar

Bir İstanbul Akşamı




Taksime varmak için sahil yolundan yola çıktım .Günlerdir yağan yağmur İstanbul’a sisini, hüznünü,ıslaklığını bırakarak gitmişti.Sağ yanımda dumanın içinde bir görünen bir kaybolan hayalet gemiler ile deniz,sol yanımda tarihi surlar,arabamda güzel bir müzik o an anladım ki hazırdım İstanbul ile dertleşmeye.İçimden sesleniverdim aşık olduğum şehre’’ Eğ söğüt ağaçlarını eğ,bir dost eli gibi dokunsunlar omzuma’’.
Sarayburnu’na varınca liseli ben ile karşılaştım. On yedi yaşın uçarılığı, heyecanı ile üç beş arkadaşla beraber konuşarak,gülerek geçtik önümden,fark etmedim bile beni.Sanırım bir kaçamak yapmış Gülhane parkına gidiyorduk.Buruk bir bakış attım ilk gençlik yıllarıma nasıl toy nasıl çocuk göründüm kendime.Oysa hatırlıyorum kocamandım ben kendimce o yıllarda.
Sırada Eminönü vardı artık kayıklarda balık ekmek satılmayan Eminönü.Yıllar öncesine gittim Bir öğlen çıkmış kardeşimin hasretini gidermek için inmiştim balıkçıların yanına.Sevdiğini bulamazsan,sevdiğini onun sevdiklerinde ararsın ya.’’Balık vereyim mi abla ‘’demişti kayığın içindeki ufak tefek adam .’’Yok ben sadece bakıyorum’’demiştim. Bir süre daha uzun uzun dalarak bakmıştım balıklara ,kayıklara martılara.Garip bir huzursuzluk kaplamıştı balıkçıyı müşterilerle ilgileniyor dönüp dolaşıp gözü bana takılıyordu anlayamıyordu beni ,ne işim vardı orada ? niye onları seyrediyordum? Şimdi arabayla önünden geçtim hala şaşkın şaşkın bana bakmaktaydı,gülümsedim.Başımı balıkçıdan kaldırınca, Galata köprüsünün devamında Galata kulesine takıldı gözlerim.Aniden bir karaltı belirdi,Hazerfan kanatlandı eski İstanbul’un üzerinden.Başımı eğdim çarpmasın diye.

Solumda Yeni Camii ve güvercinler yıl 1972.Annem ile babam seyyar fotoğrafçıya poz veriyorlar.Babam eski kahverengi albümün ilk sayfasında duran,hafif sararmış siyah beyaz fotoğraftaki gibi favorileri uzun,geniş desenli bir kravatı var,ceketi kareli ,pantolonun paçaları geniş.Annem zayıf,annem mahcup,annem mutlu belli ilk gelişi İstanbul’a.Babamın eli annemim omzunda.Taktığı eşarptan dalga dalga saçları alnına omuzlarına dökülmüş ,kısacık eteği önden tek plili puantiyeli bir bluzu var çok yakışmış ona.Görmediler onlara baktığımı,donmuşlardı zaten fotoğraf karesindeki gibi,sadece güvercinler canlıydı uçuşuyorlardı etraflarında.Galata köprüsüne dönünce göremez oldum onları iki damla yaş akıttım denize doğru.Balıkçılar vardı onlarca oltanın başında belki göz yaşlarım takıldı onlara.Alışmışlardır onlar da,denizden balık yerine gözyaşı toplamaya.Mırıldanıyorlardır sessizce ‘’İstanbul ağlatmış gene birilerini, gözyaşları beni buldu,öyle zamanlardayız ki denizler balıktan çok hüzne durdu’
Şöyle bir döndüm alıcı gözle baktım sana İstanbul.Nice şairler yazarlar geldi aklıma.Benim geçtiğim yoldan geçen ,denizi seyreden .Benim gibi İstanbul'a yazılar yazan .Onlarca ,hatta yüzlerce bilinen ya da hiç okunmadan bilinmeden yok olan.Çok sıradan hissettim kendimi çok küçük.
Taksime vardığımda yağmur tekrar başladı,bir çay söyledim kendime ince bellide.Cam kenarına oturdum.Yağmur doluya döndü, gök gürlüyordu insanlar koşuşturuyordu.
Ne güzelsin dedim İstanbul ne güzel hele bir de yağmur yağıyorsa...

Nisan 2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder