hikaye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hikaye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Ekim 2010 Perşembe

DOKUZ NUMARALI ODA -2-


Örümcek dertop oldu, ne köşesinden çıkıyor ne de konuşuyor benimle. Kızıyor görünsem de, en olmadık anda hatta ağladığım zamanlarda, gökten saldığı görünmez ipek ipiyle baş ucuma kadar gelişini, dırdırını Cevdet’e küfür etmesini meğersem çok seviyormuşum ben.

Sessizce,sık sık köşesine gidip bakıyorum, dokuz tane kabartı var sırtında ve sanki her gün daha da büyüyor tomurcuklar. Örümceğim ise gevşek ama bir o kadar da karışık bir yün topağı gibi görünen bacakları ve sırtındaki dokuz kabartısı ile hareketsiz.

Dokuz gündür hiç sesim çıkmıyor her sabah ve akşam dokuz kere güneş doğdu ve battı penceremden, dokuz kere vadem gelsin diye dua ettim.

Ben bunları düşünürken, bakın yine gün doğuyor ilk ışıkları kaçıracağım, kaçırmamalıyım dua etmeliyim. Babaannem derdi ‘’ Allah katında seher vakti yapılan dualar çok kıymetlidir, mutlaka dua et kızım’’. Kış sabahları okula hazırlanırken karanlıkta kalkardım. Babaannem, uzun, yaşlı, titrek parmaklarıyla saçlarımı örerken hep bir şeyler anlatırdı. Bir de ‘’Sağ ayağınla bismillahla çık evden’’derdi bana. Öyle de yapardım zaten. Ne zaman bıraktım acaba ben sağ ayakla çıkmayı ? Sanırım bismillahları çocukluğumda umuttum ben.

Annem mi? O hiç dokunmadı saçlarıma o hiç sevmedi beni. Çocuk yüreğimle ne çok isterdim saçlarıma dokumasını bir ümidim vardı zannederdim ki ipek saçlarımın yumuşaklığı parmak uçlarında birer sızı oluşturacak, oradan yol yol kalbine akacak ve sevgiye dönüşecek ama olmadı. Hiç dokunmadı saçlarıma hiç sevmedi beni.

Babaannemin gidişi ile düşünmeden bismillahsız fırladım evden, hep sevileyim istedim, sevsinler saçlarımı okşasınlar. Sevdiler de beni ama bir gecelikti sevişleri, çoğu saçlarımı görmedi bakmadı bile annem gibi. Çok şey hatırlayamıyorum, dokuz gündür elektro şokun beynimdeki dansı beni suskunlaştırsa da artık örümcek benimle konuşmuyorsa da bir sis perdesi var. Buraya nasıl geldim? Bölük pörçük anılar, çocukluğum bir de Cevdet kalmış aklımda.

Ah Cevdet sen de sevmedin beni. Ben seni sevdim mi bilmiyorum. Hep sevilmek istediğimden sevmelere vaktim olmadı hiç öğrenemedim. Sadece yanımdan giderken ceketini alıp hadi ‘’eyvallah’’ derdin ya en çok ona üzülürdüm. Arkandan baktığımı bile bile bir kere dönüp yüzüme bakmadan çıkardın. Ya sen yokuşu inene kadar ve gözden kaybolana kadar camdan seni izlediğimi biliyor muydun acaba?

Babaannem, ben yokuşu inene kadar bana camdan el sallardın. Belki on kere döner döner el sallar öpücük gönderirdim sana ta ki sen yok, ben yok olana kadar gülerdik birbirimize.

Cevdet baktığımı bilseydin bir kere dönüp bakar mıydın acaba? Yok bakmazdın biliyorum, sadece ''eyvallah'' deyip çıkan adamlar arkasından bakan kadına dönüp gülümsemezler.

Biliyor musunuz ? İlk gün saçlarımı da kesmişler bu gün fark ettim. Bundan dolayı üşümüşüm buralarda hep. Kendimi değil ama saçlarımı hep sevdim ben. Gün gelir omuzlarımda dost bir el, gün gelir üşüyen sırtıma ana örgüsü şal olurlardı.

Gün doğdu, yakındır hemşire hanımlar dokuz numaralı odaya gelirler. Elektro şok beni bekliyor, beni, havalı Alev’i, aslında adım benim Alev değil biliyor musunuz ?

1 Eylül 2010 Çarşamba

DOKUZ NUMARALI ODA -1-



Yıllar var ki kimse görmüyor beni; yıllar var ki ölemiyorum . Bedenim kayıp ruhum hala odada. Dokuz numaralı oda burası civelek Alev’in odası. Vaaden dolmadı diyorlar bana vaade ne ki? Bedenim yoksa eğer, vadesiz hesaplar tutmalı zaman. Ölmeli insan
Ne zaman başladım ben bitmeye? Hatırlamıyorum ……


‘’O oğlan var ya, o deli oğlan bitirdi seni’’ diyor tavandan sarkan örümcek. Uzun zamandır böceklerle konuşuyorum. Onlardan başka kimse duymuyor görmüyor beni .


Deli oğlanın adı Cevdet, sevdim mi onu bilmiyorum ama her gelişinde sadece bedenimi değil yüreğimi de açtım ona. Bazen geceler boyu saçını okşadım , ‘’Sadece senin kucağında ağlayabiliyorum’’ derdi . Ağlama hakkını ona verdiğim için onun yanında ben hep güldüm, hep saçını okşadım, sözcüklerimle besledim. Hiç sormadı bana senin derdin var mı diye? Neden sorsun ? Burası dokuz numaralı oda ……


Böyle odalara kalkanlarını bırakarak en zayıf halleri ile girer erkekler, kucaklarda ağlar güçlenir öyle dönerle hayata. Benim ise duygularımdan süzülür sütüm, bereketim taşar, kelimelere dönüşür ve kelimelerle doyar insan.


Deli bir kahkaha attı köşedeki örümcek. ‘’Duygularından süzülen sütünmüş . Sen bedeninle besledin onları, bak yoksun artık yok, hele o Cevdet yok mu? Emzirmedin sen onu , o kanını emdi, kanın bitti, etini kemirdi.


Deli örümceğin söylediklerini ne zamandır umursamıyorum, zaten yokum ben, ne derse desin.
Saat dokuza geliyor, burada herşey dokuz. Servisin dokuz hemşiresi '' Dokuz numaralı koğuştaki hastayı elektro şoka hazırladınız mı ? ''diye konuşuyorlar. Sinirleniyorum ben hasta değilim Alev'im ben, civelek Alev burası koğuş değil oda, civeleğin odası. Elketro şoku da kıçınıza yapın belki küçülürler.


Birden ''sus'' geliyor oturuyor dudaklarıma susuyorum .''Hemşireler de görmeyecek ki seni niye kızıyorsun '' diye sakinleştiriyor sus beni.
Yıllar var ki yokum ben, yıllar var ki ölemiyorum. Vaadesiz hesaplar zamanında vadem gelmemiş bekliyorum.