Bak yine gülümsedim işte. Bu yazıyı yazmak için defteri
kalemi elime alıp çatı katına çıktığımda bu cümleyi kuracağım hiç aklıma
gelmemişti. Dün terasımda zamansız açmış mandalina ağacının çiçeklerine bakarak
düşünmüştüm ‘’Bahar mevsimi de geçti, şimdi bu çiçekleri dölleyecek arılar
gelir mi ki ?
Omuzlarımda sanki dünyanın tüm hüznünü taşıyormuş gibi çatı
katına çıktım, mandalina ağacında dolaşan arıları görünce kocaman gülümsedim ‘’Hey
gelmişsiniz ya aferin size’’
Eee ne oldu şimdi ? Hani tüm dünyanın hüznünü yüklenmiş ve
son günlerde ayrına vardığım geçkin yaş Pollyanna tarzıma veryansın edecektim ?
Şöyle bir yokladım kendimi evet orada duruyor hala. Bir
şarkıdan fırlamış olan o cümle, 2-3 gündür beynimin içinde az çirkeflik yapmıyor
bana.
‘’Çok uğraştım bu kalpsiz dünyayı sevebilmek için’’
İnsanın; ‘’ Aslında sevecek bir şey yok, insanlar da berbat ama
sen salak geçkin bir Pollyanna olduğun için seviyorsun bu dünyayı’’ şeklinde
bir farkındalık yaşaması çok kötü.
Doğrusu doğa sevgisi,
insan sevgisi ve bu bağlamda yaşanan iyimserlik ve mutluluk hissi çocukluğumdan
babamdan miras bana.
İlk hatıralarımdan, 3-4 yaşlarındayım duvarda asılı mavi
çinili bir tabakta, elinde bir tespih,
başında kocaman bir şey, şişman bir amca
var, öyle eğmiş başını düşünceli düşünceli oturuyor.
Sık sık o tabağa bakmamdan dolayı ilkokul mezunu olan babam
yaşıma indirgeyerek bana Mevlana’yı ve ileriki yıllarda da o tabaktaki yazının
ne anlama geldiğini anlatmıştır.
-
‘’ Gel ne olursa ol yine gel, ister kafir ister Mecusi,
ister puta tapan ol yine gel. Bizim dergahımız ümitsilik dergahı değildir, yüz
kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel.
Sadece Mevlana değil, çocukluğum boyunca evimizde canlılar
ve bitkiler oldu. O ev hayvanlarının sevgisini ya da adam boyuna ulaşmış bir bitkinin mucizevi heyecanını yaşayarak
büyüdüm. Yine de baba kız olarak çok zorlandığımız zamanlarda olmadı değil.
Kocaman iri yapraklı
bir bitkinin toprağına karıncalar yuva yapmıştı hem bitkinin köklerine zarar
veriyor hem de salonda metrelerce karınca katarları oluşturuyorlardı.
Bir gün babam elinde zehirle geldi benim saatlerce
arkadaşlık yaptığım, izlediğim karıncaları zehirledi.
(O yaşlarda henüz kardeşlerim doğmamıştı. Annem fazla
konuşmaz babam ise tüm gün fabrikada çalışırdı. Evimiz ise Almanya’da bir sanayi
şehrinin merkezindeydi pek dışarı da çıkamadığımdan, kendi küçük dünyamda hep
içimden konuşarak kendimi oyalamayı öğrenmiştim)
O kadar çok ağlamıştım ki anlayamıyordum babam anlatıyordu,
bazen zararlı böceklerin öldürülebileceğini, o da tepkimin karşısında
paniklemişti, ne kadar dil dökse, anlayamıyordum
işte. Çok ağladım babama kırıldım ve ilk
gerçek dünya ile karşılaşmam o an oldu sanırım dört yaşında vardım yoktum, Zararlı
canlılar vardı, babam canımdan çok sevdiğim güvendiğim babam karıncalarımı öldürdü.
Bu dünyada ölüm vardı, insanın elinden çıkan ölümler vardı,
zararlı canlılar vardı….
Büyüdüm, insanları
sevdim, doğayı sevdim yani tüm canlıları
sevdim ve her zaman sevgimin karşılık bulduğunu, insanların beni hayal kırıklığına
uğratmadığını savundum. Her insanda iyi bir taraf vardır herkes özünde iyidir
işte.
-SALAKKKK
Öyle diyor iç sesim bugünlerde bana. ‘’Salak’’ diyor, ‘’Pollyana
çocuk masalıdır bu kart yaşında Pollyannacılık oynarsan böyle salak olursun
işte.
Çok sıkıldım, her gün ölüm haberleri, insan elinden çıkmış
felaketleri okumaktan, din adına, ırk adına yapılan katliamlardan, bu
insanoğlunun neresi iyi ?
Ya da herkesten nefret eden insanlara ne demeli ? Yaşam enerjini alıp kendi içlerindeki karanlığı
bulaştıran modern çağın vampirleri onlar. Hani insanlardan hiç zarar gelmemişti
bana ?
Son bir iki yıldır, kırk yıldır oluşturduğum yaşam
felsefemi, inançlarımı değerlerimi yitirdim. Şaşkın kocaman ürkmüş, çocuk gözlerle izliyorum dünyayı ama çocuk
değilim artık ve yaşam enerjim yaşlı, yeniden bir şeylere inanacak, yeniden
adım adım, tuğla tuğla yıkılanları onaracak ne gücüm ne de babam var.
O da zaten karıncaları öldürmüştü.
Hem herkesi her şeyi koşulsuz sevmek insanı mutlu etseydi Mevlana
o kadar boynu bükük ve üzgün olmazdı o tabakta.
Ama ben yine de bu yazıyı tam yazacakken gülümsemiş miydim
mandalina ağacının üzerindeki arılara?
O arı da bu yazının arifesinde gelmeyeydi iyiydi.
Böyle berbat bir ruh haliyle mi bitireyim ? Yoksa her
zamanki gibi İyimser mesaj mı vereyim karar
veremedim onu da size bırakıyorum canınız ne isterse onun alın bu yazıdan.
Sevmemek için gerçekten çok nedenimiz var. Sevmek içinse +1. Herşeye rağmen gülümsemeyi başarmak gerek. Yoksa bir trafik kazasına bile kızabiliyor insan. Katilleri canileri, sebebi ne olursa olsun kin ve nefret üretenleri görünce zaten dayanamıyorsun. Yine de. umut işte... gülümse
YanıtlaSilhttps://www.youtube.com/watch?v=yks24f0GxoI
O kadar uğramaz olmuşum ki bu sayfalara yorumu bile yeni gördüm teşekkürler efem, gülümsedim.
YanıtlaSil